問題一覧
1
Tom flipped the switch.
Tom anahtarı çevirdi.
2
The music played in a loop.
Müzik bir döngüde çalındı.
3
Ladies and gentlemen, I would like you to listen to my opinion.
Baylar bayanlar, görüşüme kulak vermenizi istiyorum.
4
You are as white as a sheet.
Bir çarşaf kadar beyazsın.
5
Please give me a sheet of paper.
Lütfen bana bir yaprak kağıt verin.
6
Bring me a sheet of paper, please.
Lütfen bana bir kağıt getir.
7
The police covered the body with a sheet.
Polis, cesedi gazeteyle örttü.
8
He crushed the sheet of paper up into a ball.
Bir yaprak kağıdı ezerek top yaptı.
9
She was promoted over the heads of her seniors.
Kıdemlilerinin önüne geçerek terfi etti."
10
There are more seniors living in Canada than children.
Kanada'da çocuklardan daha fazla yaşlı yaşıyor.
11
Seniors do not pay the ticket price.
Yaşlılar bilet ücretini ödemez.
12
You must bow to your seniors.
Kıdemlilerine saygı göstermelisin
13
Tickets are $30 for general admission and $20 for students and seniors.
Biletler genel giriş için 30 dolar ve öğrencilerle yaşlılar için 20 dolardır.
14
Tom is two years senior to me.
Tom benden iki yıl kıdemlidir.
15
Are you a senior high school student?
Lise son sınıf öğrencisi misin?
16
He holds a senior position in the government.
O, hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
17
The actor is two years senior to me.
Aktör benden iki yıl daha kıdemli.
18
Tom will be a senior next year.
Tom gelecek yıl son sınıf öğrencisi olacak.
19
He doesn't realise that he's tone deaf.
müzik kulağı olmadığının farkında değil.
20
I don't want to sing, because I'm tone-deaf.
Müzik kulağım olmadığı için, şarkı söylemek istemiyorum.
21
It's hard to find a blush that goes well with my skin tone.
Cilt tonumla iyi giden bir allık bulmak zor.
22
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
23
"When I sing, sometimes I get off-pitch." "That's what we call 'being tone deaf'".
"Şarkı söylediğimde, bazen ton tutturamıyorum." "Buna 'müzik kulağı olmamak' diyoruz
24
She spoke in soft tones.
Yumuşak tonlarda konuştu.
25
He addressed the audience in a soft tone.
O seyircilere yumuşak bir sesle hitap etti.
26
Did you pick up on that strange tone in his voice?
Sesindeki o garip tonu yakaladın mı?
27
Tom spoke in an angry tone.
Tom kızgın bir ses tonuyla konuştu.
28
Watch your tone.
Ses tonunuza dikkat edin.
29
What's your favorite upbeat song?
Gözde neşeli şarkınız nedir?
30
He's always upbeat.
O her zaman iyimserdir.
31
When upbeat music starts playing, I just start dancing.
Neşeli müzik çalmaya başladığında, ben sadece dans etmeye başlarım.
32
Isn't there any music that's a bit more upbeat? It's supposed to be a party.
Biraz daha eğlenceli bir müzik yok mu? Bir parti olması gerekiyordu.
33
Tom is upbeat.
Tom iyimserdir.
34
"Good morning! Another day of beautiful weather!" "Good morning Tom. You're very upbeat this morning."
"Günaydın! Güzel havanın olduğu bir gün daha!" "Günaydın Tom. Bu sabah çok neşelisin."
35
Tom is drinking apple juice.
Tom elma suyu içiyor.
36
I love apple juice.
Elma suyunu seviyorum.
37
I would like fruit juice.
Ben meyve suyu istiyorum.
38
Did you buy juice?
Meyve suyu aldın mı?
39
Tom poured some apple juice into a glass.
Tom bardağa biraz elma suyu koydu.
40
I have to lose weight, so I'm going on a diet.
Kilo vermem lazım, bu yüzden diyet yapacağım.
41
My mother is on a diet.
Annem diyette.
42
I think you'd better go on a diet.
Bence bir diyet yapsan iyi olur.
43
Fruits and vegetables are essential to a balanced diet.
Meyve ve sebzeler dengeli bir diyet için gereklidir.
44
Tom's diet resulted in weight loss.
Tom'un diyeti kilo kaybıyla sonuçlandı.
45
He was killed with a sword.
O, bir kılıçla öldürüldü.
46
This sword has a strange history.
Bu kılıcın tuhaf bir tarihi var.
47
Tom lowered his sword.
Tom kılıcını indirdi.
48
Al-Mutanabbi died with his sword in his hand.
El-Mutanabbi elinde kılıcıyla öldü.
49
Those who live by the sword die by the sword.
Kılıçla yaşayanlar kılıçla ölürler.
50
Molly has a large clock.
Molly'nin büyük bir saati var.
51
The clock is wrong.
Saat yanlış.
52
The clock is ten minutes slow.
Saat on dakika geri kalmış.
53
The old clock is still in use.
Eski saat hâlâ kullanımdadır.
54
It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen.
Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.
55
I don't switch on the light in my studio at night.
Gece stüdyomdaki ışığı açmam.
56
She runs a dance studio.
O bir dans stüdyosu çalıştırıyor.
57
Our studio is still located on Park Street.
Bizim stüdyo hâlâ Park Caddesi üzerinde yer almaktadır.
58
Tom opened his own dance studio.
Tom kendi dans stüdyosunu açtı.
59
Tom headed back into the studio.
Tom stüdyoya geri döndü.
60
Vocabulary is the basis of language.
Kelime dilin temelidir.
61
We talk on the phone on a regular basis.
Düzenli olarak telefonda konuşuyoruz.
62
We will have to consider each application on a case-by-case basis.
Her başvuruyu duruma göre ele almamız gerekecek.
63
Since when are you two on a first name basis?
"Siz ikiniz ne zamandan beri birbirinize isimle hitap ediyorsunuz?"
64
They were professional killers.
Onlar profesyonel katillerdi.
65
I don't believe Tom is the killer.
Tom'un katil olduğuna inanmıyorum.
66
The police believe the victim knew his killer.
Polis kurbanın katilini tanıdığına inanıyor.
67
The killer was never caught.
Katil asla yakalanmadı.
68
The killer remained at large for weeks.
Katil haftalarca kaçak kaldı.
69
The argument ended in a fight.
Tartışma kavga ile sona erdi.
70
His arguments don't convince me.
Onun argümanları beni ikna etmiyor.
71
His argument was based on facts.
Onun argümanı gerçeklere dayalıydı.
72
It's an interesting argument.
Bu ilginç bir argümandır.
73
The same argument is playing out again.
"Aynı tartışma yeniden yaşanıyor."